Taşınmaza El Konulması
Kıymetli okuyucularım, bu yazımda mülkiyet hakkının özüne dokunan ve malikin tasarruf yetkisini sınırlandıran kamulaştırmasız el atma konusuna ve kamulaştırmasız el konulan yerin sahibinin haklarına kısaca değineceğim.
Öncelikle ‘kamulaştırma’ ve ‘kamulaştırmasız el koyma’ kavramlarının ne anlama geldiğinden bahsetmek istiyorum. Mevcut 1982 Anayasamızda mülkiyet hakkının düzenlendiği kısma bakıldığında mülkiyet hakkının temel insan haklarından birisi olarak kabul edildiği görülmektedir. Nitekim Anayasasının 35. maddesinde herkesin mülkiyet ve miras hakkına sahip olduğu ve bu hakların ancak kamu yararı amacıyla yasayla sınırlanabileceği hükme bağlanmıştır. Anayasanın 46. maddesi ise Devlet ve kamu tüzel kişileri, kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idari irtifaklar kurmaya yetkilidir. İfadesine yer vermiştir. İlgili hükümlerden de anlaşılacağı üzere bir yerin kamulaştırılabilmesi için ilk şart kamu yararının olması ikinci şart ise bedelinin peşin ödenmiş olmasıdır. Buna karşılık idarelerin herhangi bir işlem yapmadan ve bir bedel ödemeden özel mülkiyete konu taşınmazları kamu yararı amacıyla hizmete sunması Anayasa ile korunan mülkiyet hakkının ihlali anlamına gelecektir. Bu durum da kamulaştırmasız el koyma olarak nitelendirilir.
Peki hakları ihlal edilen taşımaz sahipleri bu durumda ne yapabilir?
Taşınmaz malikleri kamulaştırma yapılmadan idarece el atılan yerlerle ilgili ilk önce idare ile uzlaşma yoluna gitmelidir. 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun geçici 6. maddesinde kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırması hiç yapılmamış olmasına rağmen 9.10.1956 tarihi ile 4.11.1983 tarihi arasında fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına ilişkin bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazlara veya kaynaklara kısmen veya tamamen veyahut irtifak hakkı tesis etmek suretiyle malikin rızası olmaksızın fiili olarak el konulması sebebiyle, mülkiyet hakkından doğan talepler, bedel talep edilmesi hâlinde bedel tespiti ve diğer işlemler bu madde hükümlerine göre yapılır. Bu maddeye göre yapılacak işlemlerde öncelikle uzlaşma usulünün uygulanması dava şartıdır. İfadesi yer almakta olup yapılacak uzlaşma görüşmelerinin de 6 ayı geçmeyeceği belirtilmiştir. Madde metnine bakıldığında uzlaşma şartının 9.10.1956 tarihi ile 4.11.1983 tarihi arasında el konulan yerleri kapsadığı düşünülebilir. Fakat Yargıtay 5. Hukuk Dairesi ile Yargıtay 18. Hukuk Dairesi uygulamada birbirinden farklı kararlar vermiş ve belirsizlikler yaşanmıştır. 6487 sayılı yasa hükümlerinin 9.10.1956 tarihi ile 4.11.1983 tarihi arasında kamulaştırmasız el konulan gayrimenkuller için uygulanacağını, 4.11.1983 yılından sonra idarece kamulaştırmasız el konulan gayrimenkuller için uygulanmayacağı Yargıtay 5. Hukuk dairesinin 3.3.2014 tarihli kararında hüküm altına alınmıştır. Yargıtay 18. Hukuk Dairesi ise kamulaştırmasız el koymanın 6487 sayılı ve 6111 sayılı yasalarda kabul edilen tarih aralığına bakmaksızın uzlaşmayı dava şartı olarak 9.9.2014 tarihli kararında kabul etmiştir.
Uygulamada yaşanan bu belirsizliklerden ötürü taşınmaz maliklerinin bir kez daha mağdur olmamaları adına mevzuat çerçevesinde idareye başvurularını yapıp sonuç alamadıkları takdirde yasal yollara müracaat edip haklarını talep etmeleri daha sağlıklı bir çözüm olacaktır.
Kamulaştırmasız el koyma davalarında görevli mahkeme konusunda daha önce bu davaların idari yargıda mı adli yargıda mı görüleceği konusunda pek çok hukuki tartışma yaşanmıştır. Bu konuya girmeden önce filli el koyma ile hukuki el koyma konusuna da değinmek istiyorum çünkü görevli mahkemenin belirlenmesinde el koymanın niteliği son derece önemlidir. Filli el koyma idarenin kamulaştırma kararı olmaksızın ve taşınmaza fiili olarak el atılması durumunu ifade eder. Hukuki el atma ise belediye tarafından yapılan imar planlarının fiilen uygulanmaması ve fiilen kamulaştırma yapılmaması ilgililerin taşınmazlarına müdahale olarak tanımlanabilir.
2942 Sayılı Kamulaştırma Kanununun, 6487 sayılı yasanın 21. maddesi ile değişik, Geçici 6. maddesinin 10. fıkrasıyla uygulamada yaşanan tereddütlere bir son verilmiştir. İlgili maddenin lafzına bakıldığında, uygulama imar planlarında umumi hizmetlere ve resmi kurumlara ayrılmak suretiyle veya ilgili kanunların uygulanmasıyla tasarrufu kısıtlanan taşınmazlar hakkında, 3.5.1985 tarihli ve 3194 Sayılı İmar Kanununda öngörülen idari başvuru ve işlemler tamamlandıktan sonra idari yargıda dava açılabilir. Bu madde hükümleri karara bağlanmamış veya kararı kesinleşmemiş tüm davalara uygulanır, denmiştir. Yani yeni düzenlemeye göre hukuki el atmaya ilişkin davalarda idari yargı yetkilidir. Fiili el atmalara ilişkin davalar ise adli yargıda görülmekte olup asliye hukuk mahkemeleri görevlidir. Yetkili mahkeme ise gayrimenkulün bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesidir.
Yine son derece önemli bir konu olan ve taşınmaz sahibinin dava açmasını belli bir süre ile sınırlandıran söz konusu kamulaştırmasız el konulan yerlerle ilgili mağduriyete yol açan 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunun Hak Düşürücü Süre başlıklı 38. maddesi Anayasa Mahkemesinin 04.11.2003 tarihinde yürürlüğe giren kararı ile iptal edilmiştir. Bu kararla birlikte idarelerin kamulaştırmasız el koyduğu taşınmaz mallarla ilgili 20 yıllık hak düşürücü süre sorunu ortadan kaldırılmış olup ilgililer süreye bağlı kalmaksızın dava açabilecektir.
Yazıma, Pascal’ın “Güce dayanmayan adalet, aciz. Adalete dayanamayan güç, zalimdir” sözüyle son verirken, hepinize iyi günler diliyorum.