Kadına Karşı Şiddet
Kıymetli okuyucularım, bu yazımda kadına karşı şiddetin önlenmesinde cezanın ve diğer yaptırımların caydırıcılığına mevzuatımızla bağlantılı olarak değinmeye çalışacağım.
Adalet her daim hava gibi su gibi soframızdaki aşımız gibi elzem olmuştur. Kimi suçlar var ki halel gelmesine tahammül edemediğimiz değerlerimizi hedef alır. Kimi suçlar var ki bu suçların mağdurları hayatımızda olan ve canımızı vermekte tereddüt etmeyeceğimiz insanlarla özdeşleşir; evlatlarımızla, eşimizle, anne ve babamızla…
İşte bu zamanlarda adalet duygusunu hissetmek adına telâşımız daha yoğundur, sabrımız azalır hep birlikte haykırırız adaletin yerini bulması için. Aynı acının bir daha yaşanmaması için ceza hukukunun caydırıcılık işlevinin tam anlamıyla yerine geldiğini bilmek isteriz.
Polis Akademisi Başkanlığı'nca hazırlanan "Dünya ve Türkiye'de Kadın Cinayetleri 2016-2017-2018 yıllarına ait verilere bakıldığında bu 3 yılda ülkemizde 932 kadının katledildiğini görüyoruz. 2019 Kasım verileri ise ülkemizde 2019 yılı içerisinde 299 kadının katledildiğini ortaya koyuyor. Veriler sadece sayılardan ibaret değil muhakkak. Hepsi bu dünyadan koparılan sayısız nefesin sayısız hikâyenin yalnızca korkunç tablosunu gözler önüne seriyor.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu özel hükümler başlıklı 2. kitabının 1. bölümünde hayata karşı suçlar 2. bölümünde ise vücut dokunulmazlığın karşı suçlar düzenlenmektedir. İnsan yaşamı ve vücut bütünlüğü ceza kanunumuzun tasnifine bakıldığında da üst değerler olarak koruma alanı bulmaktadır. Şiddet yalnızca hukuksal bir kavram olmayıp psikolojik ve sosyolojik bağlamda da derinlemesine tanımlanmalı ve değerlendirilmelidir.
Nitekim 20 Mart 2012'de yürürlüğe giren 6284 Sayılı "Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’a göre yasanın öngördüğü koruyucu tedbirlerden, medeni duruma bakılmaksızın tüm kadınlar faydalanabiliyor. Kanunumuza göre Şiddet, bireyin fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik yönden zarar görmesiyle ya da acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da özgürlüğün keyfi engellenmesini de içeren, fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranıştır.
Şiddet veya şiddet uygulanma tehlikesinin varlığı hâlinde herkes bu durumu resmi makam veya mercilere ihbar edebilir. İhbarı alan kamu görevlileri bu Kanun kapsamındaki görevlerini gecikmeksizin yerine getirmek ve uygulanması gereken diğer tedbirlere ilişkin olarak yetkilileri haberdar etmekle yükümlüdür. 6284 sayılı Kanun koruyucu ve önleyici tedbirlere ilişkin hükümler içermektedir. Kanunda sayılan hallerle sınırlı olmak üzere mülki amirin koruyucu tedbirlere ilişkin yetkileri mevcutken, hakimlerin yetkileri hem koruyucu hem de önleyici niteliktedir. 6284 Sayılı Kanun kapsamında korunan kişilerle ilgili olarak aşağıdaki tedbirlerden birine, birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere mülkî amir tarafından karar verilebilir:
a) Kendisine ve gerekiyorsa beraberindeki çocuklara, bulunduğu yerde veya başka bir yerde uygun barınma yeri sağlanması.
b) Diğer kanunlar kapsamında yapılacak yardımlar saklı kalmak üzere, geçici maddi yardım yapılması.
c) Psikolojik, meslekî, hukukî ve sosyal bakımdan rehberlik ve danışmanlık hizmeti verilmesi.
ç) Hayatî tehlikesinin bulunması hâlinde, ilgilinin talebi üzerine veya resen geçici koruma altına alınması.
d) Gerekli olması hâlinde, korunan kişinin çocukları varsa çalışma yaşamına katılımını desteklemek üzere dört ay, kişinin çalışması hâlinde ise iki aylık süre ile sınırlı olmak kaydıyla, on altı yaşından büyükler için her yıl belirlenen aylık net asgari ücret tutarının yarısını geçmemek ve belgelendirilmek kaydıyla Bakanlık bütçesinin ilgili tertibinden karşılanmak suretiyle kreş imkânının sağlanması.
Mevzuatımızda kadınları korumaya yönelik bu denli düzenleme olduğu halde şiddet önlenememekte tam aksine kadına karşı şiddet verilerden de anlaşılacağı üzere her geçen gün artmaktadır.
Birleşmiş Milletler kadına karşı şiddetin sebepleri olarak yüzyıllardır süre gelen ve erkekleri kadınlardan üstün konumda tutan politik, ekonomik ve sosyal süreçleri göstermektedir. Yine birçok toplumun kadına karşı şiddeti cinsel davranışlarını, tutumlarını ve tercihlerini açıkça yaşayan kadınları cezalandırmak için kullandığını belirtmektedir. Keza Birleşmiş Milletler başka bir sebep olarak da kadınların kültürel olarak kendilerine atfedilen rolleri reddettiklerinde geleneklerin ve dinin kadına yönelik şiddeti meşrulaştırmak için kullandığını vurgulamaktadır.
İnsan ilişkilerindeki sorunlar, stres, depresyon, işsizlik, alkol ve uyuşturucu kullanımı gibi faktörler de kadına yönelik şiddetin artmasına neden olmaktadır.
Kısaca toparlamak gerekirse kadına karşı şiddetin önlenmesinde yasalar ve yaptırımlar tek başına yeterli olmamaktadır. Şiddetin önlenmesinin temelini bilinçlenmiş bireyler oluşturmaktadır. Bunun için de eğitim müfredatımıza şiddetin olumsuzluğuna dair konu başlıkları eklenmeli, kadın ve erkek eşitsizliği mantığından uzaklaşılmalı,her alanda kadına daha çok imkan sağlanmalı ve her alanda salt üst değer olarak insan kavramı bilinçlerimize yerleşmelidir.
Kadına karşı şiddetin son bulduğu güzel günler dilerim.